Futbol Yurtiçi Seyahat

Yine Gaziantep…

Mayıs 13, 2016

Nefis bir bahar havası.
Önümdeki tek ağaçta kulakları sağır edercesine cıvıldayan kuşlar. Bu kadar yüksek olmasına rağmen rahatsız olmadığım tek ses, doğa sesi.

Çalışmaktan nasır tutmuş beynim, her fırsatta her şeyi bırak git, kendini Anadolu’nun sevgi dolu böğrüne at diye bas bas bağırırken diğer yarım da hiçbir şey yapma sadece ye-iç, gez, oku ve ne kadar az şey bildiğini defa defa anla diyordu Gaziantep’in sokaklarında kaybolurken…

Ye demişken, uçaktan iner inmez neredeyse son yıllarda Antep’e yegane gitme sebebim Orkide pastanesinin o insan üstü ebattaki 1 adet katmerini tek başıma mideye indirdiğimi kastediyordum.

Yine ye demişken daha önce gelip lezzetini test ettiğim meşhur Mehmet Usta’nın -ki kendisi daha meşhur Halil Usta’nın kardeşi oluyor, kebaplarını da öğlen yemeğinde mideye indirdim.

Buram buram Antep fıstığı ve tereyağ kokan katmeri yiyip buram buram tarih ve kültür kokan sokaklarını gezdikten sonra Gaziantep’in medar-ı iftiharı Ali İhsan Göğüş müzesinde aldım soluğu.
1923 – 2011 yılları arasında yaşamış, gazetecilik, Milletvekilliği ve Bakanlık yapmış Göğüş, siyah – beyaz fotoğraflarıyla selamlıyordu müzeye gelenleri.

Anadolu insanının zenginliğine hayran olmuşken salındı bahar rüzgarından serseri olmuş ruhum ordan oraya… Bir gülümseme yayıldı yüzüme. Zaten bahar da bunun için yok mu? Umut için, kışın soğuğundan, karamsarlığından bizi uzaklaştırıp içimizi umutla doldurmak için…

Son zamanlarda elbirliğiyle içimizdeki sevgisini bitirmeye and içmişlerse de, maç seyahatleri sayesinde Anadolu’yu ve Anadolu insanını görmeme vesile olan ve ne yaparlarsa yapsınlar sönmeyen Galatasaray ve futbol sevgime şükrettim.

Hep diyoruz ya romantik bir aşk bizimkisi. Sevgili ne yapsa da bitmeyen, sevse de sevmese de sevilen, yense de yenilse de desteklenen platonik bir aşk…
Hep karşılıksız.
Çokça mutlu, arada acılı ama ne olursa olsun hep bize ait olan.
Sadece bizim sevmemize bağlı olan bir ilişki bu takım sevdası…

“Kırmızı düşlerin siyah gölgesi” olamasak da, Sarı – Kırmızı dünyanın sevdalılarıyız biz.

İyi ki Galatasaray tutkum var da normal şartlarda hiç göremeyeceğim Anadolu’nun Avrupa’nın hatta dünyanın onca şehrini gördüm sayesinde. Galatasaray olmasaydı nasıl görecektim bu güzelim şehirleri? Nasıl hissedecektim o güzelim çocuklarım gözlerindeki ışığı? Şehrine gelen hiç tanımadığı birini kendi evine gelmişcesine misafir eden o insanları hiç bilemeyecektim, hiç tutamayacaktım o uzattıkları dost elleri…

1 tane heykeliyle, 2 tane sokağıyla, reklam kampanyalarının şişirmesiyle cazibe merkezi haline gelen Avrupa’nın o sıradan şehirlerinden bin kat daha güzel canım Anadolu şehirlerini ziyaret etmeden, sadece sözle de olsa değerini bilmeden geçirilmemeli ömür. Anlaşılamaz şekilde fakirliğe ve cahilliğe mahkum edilmesine rağmen makus talihine küsmeden yaşadığı yeri güzelleştiren insanların mutlu, daha önemlisi biz şehir insanlarının hasret olduğu huzurlu ve dingin halleri bu seyahatlerden elde ettiğim en güzel kazanımım.
Ah bir de birbirimizi yemesek…

Bu satırları maça 4 saat kala yazdım. Yani maçın sonucunu bilmeden. Spor, takım sevgisi, yenmeyi olduğu kadar yenilmeyi kabul ettiğimizde hatta sevdiğinizde güzel. Sevdiğinizi kusurlarıyla sevmek gibi. Güzeli herkes sever, zor olan çirkin sevmek değil mi? (Teşbihte hata olmaz)
Bu kadar entel dantel seviyeden boğulanlar için biraz sığ sulara geçme vakti geldi.

Burada sıkça anlattığım gibi, takım için Cumartesi Sivas’a, Pazar Paris’e gidip dönmüşlüğüm vardır. Aynı şekilde Cumartesi yine Sivas’a, Pazar Ekaterinburg’a gidip dönmüşlüğüm bile vardır. Demem o ki ömür kısa, vakit hızla akıp gidiyor. Fırsat buldukça tutkularınızın peşinden gitmeniz lazım. Hatta fırsat yaratmanız lazım.

Günlerinizi en azından haftasonlarınızı boşa harcamayın. Hiç olmazsa günübirlik gelin görün buraları. Antep’i, Kayseri’yi, Trabzon’u, Antakya’yı, Mardin’i… Gerçi çoğuna 2 gün yetmez ama hiç yoktan iyidir.  Yiyin, için, gezin, görün, sevin… Sizin gibi olmayanları sevmenin, hoş görmenin en güzel yollarındandır herkesi kendi şartlarında görmek. İstanbul’da pineklemekten ya da alışveriş merkezlerinin elektrik yüklü boğucu havasındansa hem daha keyifli hem daha ucuz hem de daha kısa. İstanbul’dan ortalama 2 saatlik uçuşla her yere çok da uygun fiyatlarla uçuluyor. Ben de niye bugün havayollarının promosyonlarına gönüllü elçilik ediyorsam…
Haydi, bahar geçmeden burnumuzu biraz evden dışarı çıkarma vakti. Aşağıdaki çift gibi bilenin diğerine fotoğraf çekmeyi öğretmesi vakti…

Gaziantep en çok geldiğim deplasmanlardan olduğu için bu sefer görmediğim neresi kaldı ki diye düşünüp sokakları arşınlarken en son gelişimden sonra inanılmaz gelişmiş olan eski Antep sokaklarını farkettim. Daha önce birkaç müzesini gezmiştim ama bu sefer hem tüm sokağı baştan başa yenilemişler hem de yeni müzeler açmışlar.

Utanarak söylüyorum ki daha İstanbul’dakine gidemediğim Oyuncak Müzesi’ne burada gittim. İyi ki de gittim. Gaziantep’te olup da gitmeyenlerin bahanesi yok. Giriş sadece 1 TL.

Sevgili Sunay Akın, oyuncakların bir çocuğun hayatında ne kadar önemli olduğunu, yaratıcılığını  ve hayal gücünü geliştirmesinde ne kadar etkin olduğunu anlatır dururdu. Geldiğimde kendi gözlerimle gördüm. Aşağıdaki resimde uzaya çıkan bir toplumun 1950’li yıllardaki oyuncaklarına bakar mısınız?

Bu da bizim çok daha sonraki yıllardaki oyuncaklarımız;

Başka sözüm yok sayın yargıç…
Şimdi hedefim en kısa zamanda İstanbul’daki Oyuncak Müzesi’ni gezmek.

Maçla ilgili yazılacak fazla bir şey yok. Bu sene Trabzon’dan beri deplasmana gitmemiştim. Bu sene içerde dışarda her yerde kaybettik. Deplasman klasiği olarak yeni ya da yenilgilerin üzerine gelen birine hemen galibiyet getirmesi misyonu yüklenir. Bu sefer sıra bendeydi. Hatta galip gelirsek sezon sonuna kadar yönetimin özel davetlisi olarak maçlara gelmemin ayarlanacağı bile söylendi. (buraya bir parantez açarak maç seyahatlerimi yıllardır kendi cebimden ödediğimi söyleyeyim de aklında soru işareti olanlar aydınlansınlar) Maçı izledikten ve oyuncuların hallerini gördükten sonra söyleyebilirim ki bu takımı ben bile kurtaramam.

Gaziantep yazısını orda yazdım. Gelince bağlarım dedim ama ı-ıh! O havadan çıkıp şehir hayatının keşmekeşine döndükten sonra ben bile kendime gelemedim. Hadi size verdiğim gazı biraz da kendime vereyim de, birikmiş yazılarımı bitireyim.
Önceki Antep yazılarımı merak edenler için linkleri;

http://sibelakinn.blogspot.com.tr/2014/01/gaziantep-yolunda-baylttn-beni-cim-bom.html

http://sibelakinn.blogspot.com.tr/2013/05/gaziantep.html

You Might Also Like...

2.211 Comments

    Leave a Reply