Yurtdışı Seyahat

Venedik

Temmuz 6, 2018

Avrupa’ya gidip de Venedik’i görmeyen ya da Venedik’le ilgili fikri olmayan pek yoktur. Gerçi bizim halkımızın bildiği-bilmediği, duyduğu-duymadığı, gittiği-gitmediği her konuda engin bilgisi vardır ya neyse…
Biz yine amme hizmetimizi yapıp, gidip kendi gözcağımızla gördüğümüz Venedik’le ilgili çiziktirelim bir şeyler.

Genellikle bir yazıya başlamadan konu başlıklarını kısaca belirler onlardan hareketle yazımı yazarım. Venedik’le ilgili aldığım notlarımı aynen yazıyorum. Notlarda anlatılmak istenileni aldıysanız yazının bundan sonrasını okumasanız da olur.

Çok pahalı
Çok nemli
Kanaldaki fareler
San Marco meydanında oturmayın
Mutlaka pazarlık yapın
Çok nemli
Hesap fişlerini dikkatlice kontrol edin
Bar yok
Club yok
Gece hayatı yok
Çok Nemli
Gondol çok pahalı
Klasik müzik konseri
Çok nemli

Hala okumaya kararlı olanlar varsa onlarla devam edelim.
İtalya’nın pek çok şehrini onlarca kere görmeme rağmen Venedik’e gitmeyi ısrarla ertelemiştim. Unesco’nun Dünya Mirası listesinde yer alan ve İtalya’nın hatta dünyanın en romantik şehri diye gözümüze sokulan Venedik’e en romantik halimle gitme kararım vardı. Baktım ki beklediğim beyaz atlı prensim gelene kadar ben toprak, Venedik sular altında kalacak, en iyisi mi single olarak gidip göreyim dedim.

Venedik gerçekten çok güzel bir şehir. Ancak romantizm konusu tartışılır. Yazın çok sıcak ve nemli, kışın çok soğuk ve nemli. Venedik’in estetiğine, sanatına, mimarisine, güzelliğine laf söyleyeni allah çarpar. Ancak dikkat edin bizim gibi temmuz sıcağında giderseniz vıcık vıcık nemli sıcak, pazarlıksız alışveriş yaparsanız da esnaf çarpar.

Şehir gerçekten sular içine olduğu ve bir araba yolu olmadığı için havaalanından şehre ulaşmanın en kolay yolu alandan çıkar çıkmaz iskelesini göreceğiniz küçük tekneler. Otelinize yakın iskeleyi önceden belirleyin. Ne kadar yakınında inerseniz inin, sonrasında mutlaka yürümeniz gerekecek. Onun için taşıyabileceğiniz kadar bir valizle gitmenizi öneririm. Benim düştüğüm hataya düşmeyin diye baştan uyarıyorum, sonra vay efendim ben duymadım, ben bilmiyordum olmasın.

Venedik tatilim olabilecek en keyifli şekilde başladı. Her zaman çalıştığım seyahat acentesi istediğim otele rezervasyonumu yapmayı unutunca, arkadaşlarımdan da ayrı düşmeyeyim diye hemen karşısındaki otelde, aşağıda sadece yatak odasını gördüğünüz muhteşem odayı ayarlamıştı benim için. Ne diyeyim, böyle hatalara can kurban.

Neredeyse 2 oda 1 salondan oluşan ve saraydan otele dönüştürülen Dona Palace’ta, prenseslere layık bir odada kaldım diyebilirim. Prenses olduğum için olabilir mi acaba?.. :)) http://www.donapalace.it/en/home-en/
Şu aşağıda yeşil panjurları açık olan benim odam.

Siz benim hava attığıma bakmayın, Venedik’te bütün binalar neredeyse böyle. Çoğu da kanala bakıyor zaten. 118 tane adacıktan oluşan kentin en önemli özelliği hepinizin de bildiği gibi şehrin suların içinde olması. Adaları ayıran kanalların toplam uzunluğunu bilmiyorum ama üzerinde irili ufaklı tam 400 köprü varmış. Küçük köprülerden 5TL, uzun ve yenisinden 80TL almayı akıl edemedikleri için boşuna harcanıyor onca köprü, yazık vallahi…

Venedik deyince akla ilk gelen şeylerden biri de tabi ki gondollar. Kanallardan başka bir vasıtayla seyahat edilmediği ve yıllardır çok da iyi pazarlandığı için en büyük gelir kapılarından biri gondol turizmi olmuş. Venedik’te gondola binmeyeni dövüyorlar diye binelim dedik ama her şey olduğu gibi o da çok pahalıydı. Yarım saatlik turu çılgın pazarlıklar sonucu ancak 60 euroya alabildik. Centilmen arkadaşımız vermeseydi ben o kadar parayı bile vermezdim ya neyse. Kışı bilmiyorum ama yazın sular pis ve kokuyor. Kenarlarda devasa lağım fareleri de cirit atıyorken gondola binmektense uzaktan sevmek bence aşkların en güzeli.

Normalde boş boş manzara fotoğrafı çekmektense kendinizi çekin, sonra daha bakılır oluyor diyen benim ama bu sefer o kadar çok kendimizi çekmişiz ki geriye çok az manzara fotoğrafı kalmış. Oysa Venedik’te sadece etrafı çekmelisiniz. Her bir köşe mimari olarak ayrı bir güzellikte.
Fotoğraf seçerken kendi fotoğraflarımdan bıktım yemin ederim. Ay bir de pozlar vermişiz ki, Allahım…

Yurtdışına gittiğinizde otelden bir harita edinin diye hep söylerim ama Venedik’te harita olmazsa olmaz! Yoksa kesin kaybolursunuz. Yürünebilir sokaklar o kadar dar ve o kadar birbirine benziyor ki. Yön kabiliyetimle övünen ben bile ilk iki gün hep kayboldum. Tamam ya itiraf ediyorum dönene kadar otelin yolunu öğrenemedim. 🙁 Gülmeyin bak, her genç kızın başına gelebiliyor işte.

Venedik için görülecek yerler listesi yapmak gereksiz. Çünkü isteseniz de istemeseniz de sokaklarda dolanırken her yeri göreceksiniz. En meşhur yerlerinden biri San Marco Meydanı’ndan başlayalım.

İtalya’da ya da Avrupa’da herhangi bir şehre gittiğinizde mutlaka meydandaki saat kulesine (Campanile) çıkmalısınız. Şehri en yüksekten görebileceğiniz bu kuleler, sundukları nefis manzara yanında yazın hasret kaldığınız bir parça serinliği de sunar size. Siena ve Floransa yazılarımı okumayanlar için oralardaki saat kulelerinin manzarası da harikaydı.

Siena’da İtalyanca Eğitimi

İtalya, Siena

Floransa

Geçmişi 9. yüzyıla kadar dayanan San Marco meydanı, cafelerinde dönemin en meşhur yazarlarını ve sanatçılarını ağırlamış. Siz siz olun o kadar meşhur değilseniz oturmayın o cafelere.  2 sandviç, 2 kahve, 1 colaya 150 euro vermeye razıysanız oturun tabi, siz bilirsiniz tabi.

Kültür mirasımız olan tarihi eserleri kaçıran yerleri sevmediğim için buraya da kuruldum tabi biraz. Venedik’e kızma sebebim İstanbul’daki Sultanahmet Meydanı’nı, eski adıyla At Meydanı’nı süsleyen at heykellerinden dördünün burada oluşu. Bizde bir tanesi bile yokken Haçlı Ordusu’nun din adı altında gelip güzelim İstanbul’u (O zamanki adıyla Konstantinapolis) yağmalayıp sayesinde caka satıp bir de turizm geliri ediniyor. Gerçi bizde kalsa ne olacaktı ki, tarihi eserlerimizin durumu ortada değil mi? Dünyanın en güzel açık hava müzesi bizim ülkemizken değer vermediğimiz, koruyamadığımız, sunmasını beceremediğimiz için para kazanmak bir yana görünce içimiz acıyor. Sonra (ç)alıp kıymetini bilenlere kızıyoruz. Bu yüzden bazen kızmakta haksız buluyorum kendimi. En azından oldukları yerlerde değer buluyorlar diye. Olsun ama banane işte, çalmasınlar canım yurdumun tarihi eserlerini…

Atlara dönersek, kesin bilinmemekle beraber MS dördüncü yüzyılda Lisippos tarafından bronz ya da bakırdan yapıldığı sanılan atlar, Hipodrom Meydanı’nda yer alırmış. MS. 1204’teki Haçlı Seferi’nde şehrin yağmalanması sırasında buradan çalınıp dünyanın pek çok yerini dolaştıktan sonra en son Venedik San Marco Meydanı’nda San Marco Kilisesinin dışına yerleştirilmiş. Kilisenin üzerinde duranlar replikaları; orijinalleri dış koşullardan etkilenmesin diye kilisenin içinde.
Kilisenin içinde diyorum ama yarım saat sıra bekleyip güneş altında 2 saat daha beklemeyi göze alamadığımızdan buranın da içini göremedik. Mutlaka görmek isteyenlere sabah çok erken kalkıp sıraya girmelerini öneririm.

Venedik aynı zamanda bir sanat ve müzik şehri. Otelde, sokaklarda, müze ve benzeri yerlerde dağıtılan broşürleri takip ederek ücretsiz ya da çok uygun fiyatlı küçük konserler izleyebilir, çeşitli sanat galerilerini gezebilirsiniz.

İtalya’ya gidip klasik müzik konseri izlemeden dönmemenizi tavsiye ederim. Ben hemen her şehirde bir konser yakalıyorum. Yazılarımı okuyanlar bu konuda nasıl dört ayak üstüne düştüğümü de bilirler. Bu sefer de ücretsiz bir Barok Operası bulup gittik. Ücretsiz diye özensiz sanmayın. Çok güzel bir konserdi. Hele böyle mekan ve kostümlerle çok daha güzel olduğunu söyleyebilirim.

Ayrıca  Gallerie Dell’Accademia’a ve Peggy Guggenheim Müzelerini gördük. Her şeyin bu kadar pahalı olduğu bir şehirde müzeler 8 – 9 eurolar ucuz bile kalıyor. Bu yüzden sanattan uzak kalmamanızı tavsiye ederim.

Bu altaki çirkin ablayla fotoğraf çektirmek bile 2 euroyken şahane eserlerle dolu müzeleri sakın atlamayın derim. Hey hop! Üstteki ya da altta sağdaki değil, soldaki kadın, soldaki!..

Bu kadar gezdik, gördük, acıktık, hadi artık biraz da yemek yiyelim değil mi?
Denizlere çevrili Venedik’te, deniz ürünlerinin en güzellerini bulmayı bekliyorduk; beklediğimiz gibi de oldu.
İlk olarak Poste Vecie isimli küçük ama nefis lezzetler sunan bir restoranla başlayalım. http://www.postevecie.com/en/

Poste Vecie, Venedik romantizmine en yakın yerdi diyebilirim. Bilmeyenlerin rastgele girecekleri kadar merkezi bir yerde değil. Biraz sapa gibi kalıyor ama ana kanalın üzerindeki Rialto köprüsüne çok yakın. Rialto Köprüsü demişken, büyük kanalın üzerindeki 4 köprüden biri olan Rialto Köprüsü’nün son hali 1591 yılında yapılmış.

Venedik’te nereye giderseniz gidin mutlaka buradan yolunuz geçecektir. Görmeden dönülmeye…
Biz yemeğe devam edelim. 1500 yılından beri hizmete açık olduğu için Venedik’in en eski restaurantı deniyor. Daha eskisini görmediğimiz için bizim için de en eskisi bu.

Mutlaka ve mutlaka burda yemenizi öneriyorum. Yemekler çok lezzetliydi, atmosfer ve sunum da harikaydı.
Sokakta gezerken tesadüfen girdiğimiz ama yine bize nefis deniz ürünleri sunan Trattoria da Gigi‘yi de öneriyorum.  Web sayfası yok ama internetten arama yaptığınızda facebook, tripadvisor sayfalarında ve google haritasında çıkıyor.

Bir tavsiye üzerine gittiğimiz ve çok beğendiğimiz Ristorante da Ivo‘nun o kadar popüler bir yer olduğunu bilmiyordum web sayfasını ziyaret etmeden önce… http://www.ristorantedaivo.it/exclusive/
Hem et hem de deniz ürünleri konusunda oldukça çeşitli bir menü sunan Ivo da mutlaka görülmesi gereken yerlerdendi. Pek çok Hollywood ünlüsü yanında George Clooney’in neredeyse müdavimi olması da cabası…

Venedik’e gittim en güzel yerde yiyip içip Venedik sosyetesine karışmak istiyorum diyorsanız adresiniz belli; Harry’s Jazz Bar – Cipriani http://www.harrysbarvenezia.com/

Gittiğimiz, çok beğendiğimiz ama hiç fotoğraf çekemediğimi sonradan farkettiğimiz bir diğer restaurant da Trattoria do Forni http://www.doforni.it/en/index.html

İtalya’da yeme – içme işi çok kötü bir yere denk gelmediyseniz genelde güzeldir. Adamlar 3 – 5 çeşit yemek ve tatlıyla kendilerini dünyaya gurme olarak tanıtmayı başarmışlar. Bu ünvanı korumak için de kendilerini riske atmadıklarını söyleyebilirim.

Karınlar doyduysa Venedik’i keşfetmeye devam…
Turistik faaliyetleri severim, vaktim de var diyorsanız Murano ve Burano Adalarındaki cam sanatı örneklerini görmenizi ve atölyelerini ziyaret etmenizi öneririm. Biz vapurla gezerken dışardan gördük ama o incecik camları valizde taşıma imkanımız ve bütçemiz de olmadığı için almayı düşünmedik. Mutlaka iyi paket yapıyorlardır ama biz yine de riske girmek istemedik.

Venedik’in olmazsa olmaz simgelerinden biri de maskeler. Venedik’e gidip maskelere bakmadan, denemeden, almadan dönmeyin. Maskeler de çok pahalı ama tatile gittiğinizde mecburen şehrin turistik objelerine para harcayacaksınız, o pamuk eller cebe girecek. Hele ki Venedik’e gittiyseniz pamuk elleriniz cebinizden hiç çıkmayacak.

O kadar yazdın ama koca Venedik’te ya bunlardan başka görülmesi gereken yerler varsa diye hala şüphe taşıyorsanız başkaca görülecek yerleri kısaca yazıyorum;

– Dükler Sarayı (Palazzo Ducale) – özellikle gün batımında
– Canale Grande (Rialto Köprüsü ve köprüsünün de üzerinde olduğu büyük kanal)
– Ponte dei Sospiri (Ahlar Köprüsü)
– Mocenico Sarayı
– San Simeone Piccolo Kilisesi

Venedik çok güzel bir şehir. Fırsatını bulursam bahar aylarında tekrar görmek isterim. Gittiğim ve burada yazdığım halde tavsiye etmediğim pek çok yerin aksine görmenizi tavsiye ederim ancak çok pahalı olduğunu unutmadan seyahatiniz programlayın derim.
Ha bir de çok nemli olduğunu söylemiş miydim?.. :)))

You Might Also Like...

2.265 Comments

    Leave a Reply