Futbol

İtalya, Siena

Eylül 12, 2012

Bir anlamı olmalıydı. Bunca aksiliğin bir araya gelmesinin bir anlamı olmalıydı. Başıma gelenleri anlattığımda tüm arkadaşlarımın ortak yorumu buydu. Demek ki benim Siena’ya gitmem gerekiyordu. Peki madem, kadere inanmayan biri olsam da bu tesadüfler zincirine katlanacak ve başıma gelmekte olan güzelliklerin akışına kendimi bırakacaktım.
Aksiliği hiiç uzun uzun anlatamayacağım, sadece Agoda.com sitesini kesinlikle kullanmamanızı tavsiye edebilirim.
09.00 uçağı için 06.00’ya saati kurup her zamanki gibi saat çalmadan uyandım. 1 gün önce tam 2,5 saat çile çektiğim Yeşilköy – Akatlar yolu sadece 15 dakika sürdü. Sabah 07’sinde bile ana -baba-teyze-kuzen günü olduğunu söylememe gerek olmayan giriş bantlarına, ben girer girmez yeni bir bant açıldı ve hemen oraya geçtim. Hah dedim, tamam; bu seyahatte kesinlikle şanslı olacağım ve herşey yolunda gidecek. Bir banta bu kadar anlam yüklememe gülmeyin, ben saatteki 19.05’i görüp Şampiyon olacağımıza inanmış bir insanım. Hangi takımı tuttuğumu da böylece anladınız sanırım. Anlamayan ya da anlayıp da fazlasını bilmek isteyenler için bu blog üzerinden eylemlerimin süreceğini söyleyebilirim. J
Bir tür açık biletle uçtuğum için check-in sırasında zaman zaman beni yedeğe atıyorlar. Bunu bildiğim için direkt yedek bankosuna gittim ve evet bildiniz, hop! En iyi zamanda bile en az yarım saat kaybettiğim check-in işlemlerini 5 dakikada halletmiş oldum. Pasaport sırasını da kolayca geçtikten sonra duty free’nın baştan çıkarıcı kollarına kendimi bıraktım sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Duty free hevesim çoktan geçtiği için sadece olmazsa olmaz YSL rimelimi alıp kendimi beni Siena’ya ulaştıracak Bologna uçağına attım. Siena’ya direkt uçak olmadığı için hatta ona en yakın havaalanı Floransa’ya da direkt uçak olmadığı için en kolay yol Bologna’ya gidip ordan otobüsle Siena’ya geçmek.
2.5 saatlik çok rahat geçen yolculuğun ardından İtalya saatiyle tam 11’de indim. Dedim ya bu seyahat şanslı olacağım diye. Normalde ortalama 1 saat süren pasaport kuyruğu 8 dakika sürdü. Bologna havaalanı küçük tamam da pasaporttan çıkar çıkmaz valizimin olduğu bandın salına salına tam önüme gelmesine ne diyorsunuz? J
Hedefim tam 11.30’da geçecek olan Siena otobüsüne yetişmekti ve işte neredeyse yetişmek üzereydim.
Yazının bundan sonrasını ilk seferinde benim yaptığım hataya düşmek istemeyenler daha dikkatli okusun. Bu arada ola ki giderseniz danışmaya da birşey danışma hatasına düşmeyin. Trip konusunda Türk kızıyla yarışırlar, o kadar diyeyim siz anlayın.

Terminalden çıkar çıkmaz sağ tarafta otobüs durakları var. Orada şehir içine giden otobüsler de duruyor. Şimdi önereceğim otobüsü kaçıranlar eşyalarını emanet ofisine bırakıp aradaki saatlerde Bologna’yı gezip geri gelebilirler.
İtalya’nın en büyük otobüs zincirlerinden Sena’nın http://www.sena.it/ otobüsü tam vaktinde geliyor ve kalkıyor. Ama dikkat, tam durağın önünde durmayabilir. Otobüsü gördüğünüz anda apartta bekleyeceksiniz. Durduğunda da benim yaptığım gibi elde paket ve çantalarla Zeki-Metin filmlerini aratmayacak figürlerle otobüsü yakalayacaksınız.


Biletin önceden alınması gerekiyor. Otobüsten de alınıyor ama bi daha olmasın diye tatlı bi şekilde azarlıyorlar. Bana sorarsanız, azarlanmayı göze alıp otobüsten alın ki otobüsü kaçırırsanız biletiniz yanmasın. Bilet 19 euro, mesafe düşünülürse çok ucuz. Yol 2,5 saat sürüyor ve tam söylenen saatte varıyor. İtalya’nın Ferhat’ı sağlam çalışmış diye düşünmekten kendinizi alamadığınız yollarda bol bol tüneller olsa da yemyeşil dağların bayırların arasından güzel bir manzaradan gidiyorsunuz. Otobüste sallantıdan kitap okuyamamam, blackberry’nin navigasyon özelliğini keşfetmeme yol açtı. I-phone kadar olmasa da oldukça yardımcı olan bir navigasyon sistemi olduğunu söyleyebilirim.
Otobüs Siena’da birkaç yerde duruyor ve bu yerler detaylarıyla sitede yazıyor. Google maptan otelin ve istasyonların adresini girip aradaki mesafeyi bulup gideceğiniz yere en yakın olanı seçebilirsiniz. Şanslı olduğumu defa defa okuyacağınız bu yazıda otobüsün bıraktığı yerin otele 3 dakikalık yürüme mesafesinde olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Ezbere bildiğim Siena’nın sokaklarına, valizimi otele bırakmam üzerinden 10 dak bile geçmemişken ve açlıktan bayılmak üzereyken çıkmıştım bile. Siena küçücük ama çok güzel bir şehir; tam anlamıyla turistik. O yüzden Siena’nın merkezi diyebileceğimiz İl Campo meydanındaki ve ona çıkan sokaklarda turistik olmayan bir restaurant bulmak biraz zor. Hepsi birbirinin aynı. Geçen sene bulduğum daha tradisyonel bir lokantaya attım hemen kendimi. “La Vecchia Taverna di Bacco – Via di Beccheria, 9 – Tel: 0039 0577 041984″  http://www.serafinosiena.com/  Geçen sene yiyemediğim Pici ve Panzanella’yi tattım ama yemeseniz de hiçbirşey kaçırmayacağınızdan emin olun. Panzanella köylerde ineklere verilen artık yemek tabağı… Domates, az yeşillik, kuru soğan, taze soğan dilimleri içine ekmek doğranmış ve biraz da üzerinde yağ gezdilirmiş. Resmi yanda, abartıyorsam söyleyin.

Turistik yerlerde güzel ve doğru fiyata yemek her zaman zor olmuştur. Bu yüzden bu tür yazıların en önemli yararlarından biri verdiği yemek tavsiyeleridir. Ha siz de onlarca arkadaşım gibi tavsiye ettiğim yerleri arayıp sormaya üşenip, verdiğim hayati bilgileri hiçe sayıp illa en merkezdeki restaurantlarda lezzetsiz yemek yiyeceğim diye tutturur ve o kötü yemeklere dünyanın parasını bayılmak isterseniz bilemem tabi.

 İtalya’da kahve ve sarap çok ucuz. Hele şarap sudan bile ucuz. İnanmayan yukarıdaki fişe baksın. Siena’da cafe’lerde 1 eurodan aşağı su bulamazsınız. Hatta turistik yerlerde 2 euro. Hiç şaşırmıyorum; Türkiye’de suya 10 tl vermiş biri olarak 2 euro az bile.
Konumuza dönersek, burda lezzetler daimi. “Geçen sene geldim güzeldi, bu sene bozmuş” diye birşey yok. Zaten mekanlardan da anlıyorsunuz yeni hiçbir işletme yok. Hepsi oldukça eski. Zaten Siena’da her şey, her yer eski ama çok güzel. Ortaçağda biri “zamanı durdurma” düğmesinde basmış ve aynen öyle kalmış. Binaların içlerinin dekorasyonu değiştirilebiliyor ama dışlarına tam tabiriyle çivi bile çakmak yasak. Darısı güzel ülkemin başına.
İl Campo’da belki kahve filan içebilirsiniz ama yemek yemenizi tavsiye etmiyorum. Hem çok pahalı hem de çok turistik olduğu için lezzetsiz. Ayrıca pek çok yerde, Avrupa’nın diğer şehirlerinde olduğu gibi masada oturarak yeme ve al-çık fiyatı farklı. Sandviçinizi alın ve gelin İl Campo’da yere oturup yiyin. Belki de İstanbul’da hiç alışkın olmadığımız doya doya yere oturma zevkini burda yaşayın.
Sıcak havada bu kadar yürümeye alışkın olmayan bedenim ilk 2 gün, 21.00’de yatağa serildi haliyle. Pazar günü erkenden kalkıp otelin görüntüde zengin gözüken ama aslında bomboş kahvaltısına oturma gafletinde bulundum. Serviste çatal olmamasından uyanıp yiyecek hiç bir şey olmadığını anlamalıydım ama ben Türk evladıyım; sobanın sıcak olduğunu anlamak için önce elimi sürmeliyim. Neyse kahvaltıdan koşarak çıkıp kendimi kruvasancının lezzetli kollarına attım da midem lezzet gördü. İyi yemek az çok her yerde var ama iddia ediyorum böyle kruvasan dünyanın hiçbir yerinde yok ve fiyatı sadece 0.80 euro.

Siena’da ya da dünyanın turistik şehirlerinde turistlerin aptalca(affedersiniz ama bundan güzel kelime yok) sadece ana caddelerde dolaşmasını anlamıyorum. Siena’nın her sokağı birbirinden güzel; sakin olması da ayrı bir güzelliği. Sürpriz manzaraları kaçırmak delilik. Bakın, aptallıktan deliliğe terfi ettirdim onları. “Hayatta da öyle değil midir; aptallık delilikle karışır bazen” diyeyim de bu seyahat yazısına adet olduğu üzere bir de felsefe katmış olayım. J
Neyse efendim, Siena’ya dönersek geçen sene Torre il Mangia’ya yani “yemek kulesi”ne çıktığım için bu sene gerek görmedim.  Bakınız kulenin aşağıdan, tepeden ve karşıdan resimleri…

Fakat alt sokaklarda gezerken her daim bayıldığım geniş verandalı binayı farkedip izini sürdüm ve burnumun hiç de kısa olmayan ucunun Torre il Mangia’nın hemen yanındaki Museo Civico’ya çıktığını gördüm. Yıllardır gittiğim her şehirde belli başlı, irili ufaklı, modern, sıkıcı hemen hemen bütün müzeleri gördüğüm için artık müzeler bana eskisi kadar çekici gelmiyor ne yalan söyleyeyim. Müzeler resim, heykel, sanat tarihi öğrencileri içinmiş gibi geliyor artık bana. Yeteri kadar değer vermediğimde tarihe, sanat eserlerine ayıp ediyormuşum gibi suçluluk duyuyorum ama ne yapayım, artık biraz sıkılmışım. Bu yüzden sırf o balkonu görmek için verdiğim 8 euro fazla geldi bana. Bu arada, müzedeki kadın görevliye fahri vatandaşlık vermeyi öneriyorum, siz anladınız. 
Teras, kocamaaann üstü kapalı ama önü haliyle alabildiğine açık eski bir veranda. Nasıl bir nostaljik haz veriyor bana böyle yerler anlatamam. Önceki hayata hiç inanmıyorum ama eğer varsa ben kesin böyle bir yerde dinleniyor, huzur buluyordum.
Bu seyahatte fotoğraf makinemi evde unuttuğum için resimleri cep telefonuyla çekmek zorunda kaldım. Bu yüzden buranın da pek güzel resimlerini çekememişim. Şu en arkada uzaktan gözüken sütunlu balkon desem belki kelimelerle pek de ifade edemediğim yeri büyüteçle görebilirsiniz. J

Günün geri kalanında yarım günlük Chianti & San Gimignano turuna katılmak üzere 13 kişilik ve full bir minibüsle hareket ettik. Yarım günlük  bu turların fiyatı nerdeyse hep aynı; 38 euro. Ayrıca tam günlük turlar da var ama fiyatı 100 eruoya kadar çıkıyor. http://www.mytours.it/
Burda benzin de ucuz ama niyeyse şoför ben uyarana kadar klimayı minimumda çalıştırdı. Yolun bundan sonrasına daha rahat devam ettik. (Bu arada Siena’da hemen herkesin gayet iyi İngilizce konuştuğunu da belirtmeliyim. Benim İtalyanca pratik yapma hevesim çoğu zaman kursağımda kalıyordu bu yüzden.) 
Siena’dan ayrıldıktan yaklaşık yarım saat sonra vardığımız Tenuta Torciano di Giachi Pierluigi şarap tadım durağımızın tam bir stand-up gösterisi olacağını hiçbirimiz bilemezdik. Zaten o 1 saat de başka türlü geçmezdi herhalde. Çok tatlı bir Robert De Niro aksanıyla ingilizce konuşan yarı çılgın İtalyanın şarap sunumları ve temel bilgileri şahaneydi.


Temel sarap kurallarından dikkatimi çeken bazılarını not aldım. Merak edenler için;

– Şarap, hangi el kullanılıyorsa, onun tersiyle içilir. Yani solaksanız sağ elle, sağlaksanız sol elle.
– Tatmak için asıl kullanılan ele alınır ve kadehin sapından değil altından parmaklarla kavrayarak tutulur.
– Koklama aşamasında kadeh yüzden 1 karış aşağıda durmalıdır. Kafa öne eğerek koklanmalıdır.
– Koklandıktan sonra diğer ele alınır ve masaya konur. Bundan sonra ters elle içmeye devam edilir.
– Beyaz şarap muz kokuyorsa Chardonnay’dir, kırmızı şarap bitki – sebze kokuyorsa Merlot, biber kokuyorsa Chardonnay, deri kokuyorsa Pinot Noir, Sevignon Blanc’sa en iyisidir.
– Chianti bölgesi şaraplarının en iyisi Chianti Classico’dur.
– Chianti bölgesindeki beyaz üzüm asmaları ilk olarak Mezapotamya topraklarından gitmiştir. Yani topraklarımızdan.
– Kırmızı şarap ne kadar eskiyse, beyaz Chardonnay şarap ne kadar yeniyse makbuldur.
– Etin yanında kırmızı, balık ve makarnanın yanında beyaz, peynirin yanında her ikisi de içilebilir.
Şarapla beraber gelen ve aç midelerimize az gelen 2 salam 1 parça peynir tabağının tekrarını bilin bakalım kim istedi? Turdaki insanlarda, her tura bir Türk lazım imajını verebildiysem ne mutlu bana. 
Bedava tanıtımın asıl amacının ürün satmak olduğunu tahmin edersiniz herhalde. Ürünler kesinlikle pahalı ama paranın yarısını adamın performansına verdiğinizi düşünürseniz hesap daha makul geliyor.
Şarap turundan sonra geçen sene gidip bayıldığım San Gimignano’ya gittik. (Sen Ciminyano okunur) O kadar güzel ki… Toscana bölgesindeki her küçük kasabada olduğu gibi burası da bir tepe üzerine kurulmuş. Eğer akşamüstü gittiyseniz, bende olduğu gibi bir de canlı müzik varsa yanıbaşınızda ha bi de kıyınızda sevdiceğiniz, değmeyelim keyfinize ve çıkarın Toscana vadi manzaralı San Gimignano’nun keyfini, doyasıya…
(Bir gezi yazısı, Tayfun Talipoğlu ruhu olmadan eksik olurdu.)

Burada uygun fiyatlı şaraplar  bulabilir, 2007 – 2008 – 2009 yıllarının dünya dondurma şampiyonu olan dondurmacının (Bottega Dell Alabastro di Magnetti Virgilio) tadına bakabilirsiniz. Dondurmacının değil, dondurmanın. Konusu gelmişken, buralarda o meşhhuur yakışıklı İtalyanlardan arıyorsanız büyük hayal kırıklığı yaşarsınız, benden söylemesi. Her yer turist dolu. Hani şu kısa şortun altına giydiği açık sandaletle beyaz çorap giyen türlerden. Hepsi bu şekilde giyiniyorsa, binlerce turist yanılıyor olamaz. Hadi biz de bir kere deneyelim şu beyaz çorabı millet!
Dondurma konusuna final yapmak gerekirse, San Gimignano’daki ödüllü dondurmanın çok güzel olduğunu ama her gün günde 2 öğün dondurma yemiş biri olarak en güzelinin Siena’daki Grom http://www.grom.it/en/ olduğunu söyleyebilirim.

Tur yetkilileri bir an önce dönmek istediğinden ancak 1 saat kalabildik San Gimignano’da. İlk kez gidenler için 1 saatin kesinlikle yetmeyeceğini belirtmeliyim. Toscana’yı mutlaka görün ve San Gimignano’nun tadını çıkarın.
Siena’daki kurs deneyimi anlatacağım yeni yazımda görüşmek üzere…

You Might Also Like...

1.818 Comments

    Leave a Reply