Futbol

Trabzon

Aralık 27, 2012

Trabzon, uşakların kalesi! (Hop! sinir yok. Uşak, lazcada erkek çocuk demektir.) Hep zor ama en keyifli deplasmanlardan biridir Trabzon. Trabzon’a sabah birkaç uçak olmasına rağmen işim yoksa bir gün öncesinden kafileyle gitmeye çalışırım. Bu sefer de maç pazara gelince takımla cumartesiden rahat rahat gitme şansı buldum. İlk yıllarda neredeyse bütün müzelerini ve tarihi yerlerini gezdiğim için artık sadece yemeğe odaklanıyorum. Hatta son zamanlarda sadece mezgite odaklanıyorum desem yeridir. O kadar seviyorum.
Neyse önce takımdan başlayayım da ağzınızın suyu hemen akmasın.
Son yıllarda Trabzon’dan yaptığımız transferler dolayısıyla biraz nane molla olan aramız Burak Yılmaz’ın gelişiyle iyice gergin bir hal almıştı. Gerçi, Selçuk İnan’ın sözleşmesi bitmiş, Umut Bulut Trabzon’dan Tolouse’a gidip oradan bize gelmiş, Engin Baytar ve Ceyhun Gülselam’ı onlar göndermiş, en kızdıkları yıldız oyuncuları Burak’ın sözleşmesine “5 milyon euroyu getiren oyuncuyu alır” yazmışlardı. Hem en önemli oyuncunla sözleşmeni bu kadar riskli yapıyorsun sonra da biz alınca bozuluyorsun.
Trabzonlular, kendilerinden mahkeme kanalıyla da ispatlanan “şike” sonucu alınan kupasının peşine düşeceğine, kafayı ezeli dostu bize takmış, maç öncesindeki haftadan başlayarak Burak’a özel(!) hazırlık yapacaklarının sinyallerini vermişlerdi.
Trabzon havaalanına indiğimizde taraftarlardan önce bizi böyle güzel bir manzara karşıladı.

Aynı güzel karşılamayı taraftarların yaptığını söyleyemeyeceğim ne yazık ki. Takımın uçağı inmeden toplanan 100 kadar Trabzon taraftarını biz çıkmadan polis dağıtmış. Yine de geriye kalan 10 – 15 kişilik grup Burak’a sözlü olarak sataştı. Gerçi küfür olmadan yapılan her türlü protestoya “bazı baş yetkililerin aksine” son derece taraftarım. Bu yüzden laf atanlara çok da kızmadım. Geçen yılın en sevdikleri ve gol kralı oyuncularını kaptırmışlar, kolay mı?
Ey futbol taraftarı, şimdi Brad Pitt’ini Angelina’ya kaptıran Jenifer Aniston’u anlıyor musunuz? Ya da daha lokal olalım, İbrahim Kutluay’ı Demet Şener’e kaptıran Demet Akalın’ı?.. Umarım Trabzon taraftarı da Demet Akalın gibi 10 yıl boyunca terkedilme şarkıları söylemez Burak’a.
Otobüse bindiğinde Burak’ın gözlerindeki şaşkınlığı ve duygusallığı görüp biraz kaygılandım açıkçası. “Profesyonel futbolcu takmasın” demeyin, o kadar kolay değil.
Biz kendi otelimize gidip akşam yemeği için dışarı çıktığımızda tüm o kaygılarım da uçup gitti aklımdan. Trabzon’a her gidişimizde adet olduğu üzere Galanima’ya gittik. http://www.galanima.com.tr/

Galanima, biz gittiğimizde kendi menüsüne ek olarak nefis Karadeniz lezzetleri sunar bize. Bu sefer de cömertçe hazırlanmış fasulye kavurmasını;

tava olmasına rağmen yağdan eser olmayan nefis mezgit ve hamsiyi;

şahane laz böreğini;

helva tatlısını;

ve daha resmini çekemeden bitirdiğimiz kara lahana ve balık çeşitlerini midemizde en ufak bir rahatsızlık yaşamadan afiyetle yedik.
Hele burada çalan bir müzik var ki iddia ediyorum İstanbul’da bile bu kadar iyi fasıla az rastlanır. O şahane müziği bu 2 kişinin çıkardığına inanabiliyor musunuz?

Bir insan güzel yemek ve güzel müzikten sonra sıcak odasında yatabiliyorsa hele bir de ertesi gün daimi aşkının yanında olacaksa başka ne ister ki?..
Valla yine yemek diyeceğim. Çünkü ertesi gün geç saate kadar yatıp dinlensem de öğlende yine karnım acıktı ve bu sefer de her zaman gittiğim pidecimin yolunu tuttum. “Rüştü’nün Fırını” Moloz, Pazariçi denilen bölgede yer alan tarihi taa 1920’ye uzanan nefis bir yer.
Diğer bloglara baktım da millet fırının dışarıdan, içeriden, yukarıdan, fırının önünden, içinden bol bol resim çekmiş. Ben oburluktan fotoğraf çekmeyi unuttuğum için geçen sene çektiğim fotoğrafı paylaşıyorum.

Midesi hassas biri olarak içinde en az yarım kilo kıyma olan pideyi yememe rağmen sonrasında midemin hiç yanmadığını söylemem, lezzetini olmasa da kalitesini ve sağlığını anlamanıza yardımcı olacaktır sanırım.
Rüştü’nün fırınında geç kahvaltımı yaptıktan sonra sıra geldi meşhuur Kalkanoğlu Pilavcı’sına.
http://www.kalkanoglupilavi.com/ Kalkanoğlu, tam 1856’dan beri Trabzon’da aynı yerde pilav yapan şu anda 3. neslin işin başına geçtiği ve pilavın hak geçmesin diye gramla satıldığı tarihi lokanta. Her geldiğimde mutlaka pilavından yediğim Kalkanoğlu’nun pazar günü kapalı olmasına hem çok üzüldüğümü hem de bu Avrupalı duruşundan dolayı takdir ettiğimi söylemeliyim.
Artık gelelim maça…

Başta söylediğim gibi gergin geçmesi beklenen maça tüm tedbirlerimizi alarak gittik. Tedbir dediysem taşlı sopalı gittiğimiz sanılmasın. Minibüsün önündeki GS logosunu kaldırdık, GS rozetlerimizi, kolyelerimizi gizledik, kamuflaj pantolonlarımızı, çelik yeleklerimizi giyip yüksek sesle konuşmayarak dikkat çekmemeye çalıştık. Of tamam, seviyorum işte aksiyon filmlerini, ne yapayım?..
Trabzon seyircisi, takımlar ısınmaya çıktıklarında Burak’a topluca hal hatır sormaya başlamıştı bile. Ah canlarım nasıl da özlemişler; maç boyu susmadılar.

Maç boyunca küfür etmek yerine bence ayağına her top geldiğinde ıslıklamayı seçselerdi daha etkili olurlardı. Halbuki esprili pankartlar da asmışlardı. 

Pankart demişken maçta başka esprili pankartlar da vardı. Artık modası geçse de, stadı bir nevi düğün salonuna çevirse de güzel fikir, öyle değil mi? 🙂

Sümeyye ve Seda ne dediler bilemem ama seviyorum ben milyonlar önünde yapılan bu evlilik tekliflerini. Artık anlayan anlasın, daha ne diyeyim?.. 😉
Maç sıkıcı bir futbol ve baskısız bir tribün eşliğinde golsüz bitti. Maçtan önce hakkeden kazansın diye tweet atmıştım. Her iki taraf da o kadar kötü oynadı ki galibiyeti kimse hakketmediği için dileğim gerçekleşmiş oldu. Hani o meşhur sözde dediği gibi “ne dilediğinize dikkat edin”
Geçen yazımda değindiğim Anadolu’nun en çok Şampiyon olanı Trabzon’un son şampiyon olduğu yıla ait posterin tarihine bakar mısınız? Epey geçmiş öyle değil mi?..

Gerçi Trabzon’a laf ediyoruz ama Şampiyonlar Ligi ikinci turunda çektiğimiz Schake 04, Almanya’nın en büyük 2. kulübü olarak gösterilmesine rağmen en son 1958 yılında şampiyon olmuş ama 1997 yılında Inter’i yenerek UEFA Kupasını kaldırmış. Şimdi düşünelim bakalım, şampiyonluk mu daha büyük başarı, Avurapa’da kupa kaldırmak mı?..
Evet düşünelim dedim ya, rahatsız etmeyin, ben biraz düşüneceğim.

You Might Also Like...

2.673 Comments

    Anonim için bir cevap yazın Cancel Reply